19 Ekim 2015 Pazartesi

Leyla'ya Silinecek Şiirler

Leyla
seni dün ışıksız bir sokakta gördüm
özlemişim güzel bakan çehreni
güzel insansın vesselam
seni gördüm
bir cebinde elin, diğerinde sigaran
seni gördüm
boşluğa bakıyordun
boşluğa yürüyordun
sağlam, güzel adımlarla
boşluğa koşuyordun hep yaptığın gibi
seni gördüm
omuzunda yağmur
omuzunda eski bir yağmurluk
omuzunda dünya, ve dünyada güzel olan ne vardıysa omuzunda
güzel insansın vesselam.

leyla
tutturmuşuz bir güzel insan olmaktır
sen, güzel insanlığınla ışıksız bir sokakta
ben, bütün insanlığımla peşinde
tutturmuşuz bir güzel insan olmaktır, gidemiyor
ne hayrını gördün bugüne dek?
a güzel kızım 
omuzunda eski bir yağmurluk var
ayağında evin olmayan toprak
yüzünde solmamış bir tebessüm
umudu hala çıra gibi yanan bir meczup
a leyla
a güzel kızım
sen kendine ne yaptın?
hangi sokakta bıraktın sana verdiğim atkıyı
boynuna hangi rüzgarı aldın
sen beni hangi bozuk bahçeden çağırdın leyla
bu ne yaman iştir
burası
hangi güzel ülke olmalıdır leyla?

tutturmuşuz bir güzel insan olmaktır
bu nasıl güzel insan olmaktır leyla
sen, bütün gaddarlığınla asfaltsız bir yolda
ben, bütün acziyetimle peşinde
tutturmuşuz bir insan olmaktır, gidemiyor
bu diyarda asfalt olmalı leyla
bu diyarda toprak olmalı
bu diyarda, senin omuzunda adım adım dolaşan bir bulut olmalı
bu diyarda, senin omuzunda olmalı

omuzunda yağmur
omuzunda yoksul bir yağmurluk
umudu hala çıra gibi yanan bir meczup
leyla
korkuyorum, zira
boşluğa bakıyordun
boşluğa yürüyordun
yarım, umutsuz adımlarla / boşluğa yürüyordun

a güzel kızım
a benim çıra gibi yanan meczubum
sen beni hangi bozuk bahçeden çağırdın?
bu ne yaman iştir
bu nasıl bir yağmurdur leyla
çek şunları üstümden
al şunları üstümden
atkımı bok dolu bir çukurda buldum
umudu çıra gibi sönen bir meczubum 
beni bırak
takıntılarım var
git buradan leyla, git!
kalbini kıracağım dedim
omuzların düşecek
yağmurun düşecek dedim
yağmurluğun düşecek
umudum çıra gibi sönüyor leyla
a leyla
a güzel kızım
sen kendine ne yaptın
a leyla
a güzel kızım
sen
kendine ne yaptın?

9 Ekim 2015 Cuma

Gezi Notu

Ama iyi gezdin Tuğçe ile başlayan cümleler. Nerelere gittin nasıldı ile devam eden olağan sorular. Sonunda ne diyeceğini ne anlatacağını bilemeyen bir ben. Gördüğüm caddeler heykeller müzeler doğa harikaları tattığım lezzetler belki de anlatmam gereken bunlardır. Fakat bunlardan fazlası var aslında. Kimseye öğüt vermek, kendimi çok cesaretliymiş gibi göstermek hadi siz de yola çıkın temalı konuşmak değil planım. Herkes her şeyi yeterince biliyor zaten. Ben bu yaz ne gördüm? Ben bu yaz tonlarca Tuğçe gördüm. Olmak istediklerimi ve olmak istemediklerimi gördüm. Korkusundan bir alt caddeden yürüyemeyen bir Tuğçe vardı. Metro beklerken raylara itilmekten korktuğu için 3 metre geride bekleyen bir Tuğçe. Hava aydınlanırken ve yalnızken caddede tanıştığı birine bir daha intihar etmesin diye sevginin varlığını kanıtlamaya çalışan ona sıkıca sarılan onunla ağlayan bir Tuğçe. Yalnızken üstüne yürüyen ve kötü konuşan iki kişiyi tekmeleyen boğazlarını sıkan panter kesilen onlardan uzaklaşınca panik atak geçiren bir Tuğçe. Rio'da hayali olan heykeli gördüğünde hayal kırıklığına uğramış bütün selfie çekenleri ve ciddiyetsizce dolaşanları kapsayıcılığın ruhuna saygısızlık ettiklerini düşünürek aşağılamış bir ben. Bir katolik mezarlığında Roman bir edebiyatçının mezarının yanı başında ispanyol birinden ölüme dair italyanca şiirler dinlemiş ve kendini bir olağanüstü anda hissetmiş ve bütün bu olağanüstü anın her saniyesini farkında geçirmiş bir ben. Çok pis bir nehirde aklını yitirmiş bir kadının kendini temizlemeye çalışmasını izledim. Farelerin konuşmalarını dinledim. 3 hafta aynı metro istasyonunda aynı şarkıyı çalan adama para atan insanları saydım. Sabahları otopsiye giderken yolda ölüm sebebi ve yaşı üzerine tahminlerde bulunup hep yanılmak istedim. Modigliani'nin tablosunu gördüğümde ilk defa bir sanat eseri karşısında bu kadar heyecanlandığımı duygulandığımı fark ettim. Okyanusta boğulurken son aldığım soluğu tutup pes ettim kendimi suyun akışına bıraktım yuvarlanarak kıyıya vurdum. Bir süre konuşamadım, bir daha denize giremedim. Kaybetmeyi öğrendim. Liderliğine baş kaldırmak yerine boyun eğdiğim ve bunu nasıl yaptığını izlediğim insanlar oldu. Beni sevmeyenler de oldu sevenler de. İkisinin de sebebini merak ettim soramadım. Bir minikle trambolinde saatlerce zıpladıktan sonra epilepsi krizi geçiriyormuş gibi  taklit yaptı ve gerçek olmasından çok korktuğum için müdahale etmek yerine gıdıklayıp dalga geçtim. Dilini bilmediğim çocuk hiç susmadan benle 20 dakikadan fazla konuşurken sadece evet diyebildim ve bu ona yetti. 15 çocuk bana sarıldığında ne yapacağımı şaşırıp ağladım. Onların bahçeye kaçan topunu almak için asla tırmanamayacağım bir yere tırmandım ve düşmemem tamamen şans eseriydi. Tırmanırken pişman olmuş geri dönememiştim. İkinci planda kalmayı, izlemeyi başarabildim. Tesadüfen tanıştığım insanlara hayatım hakkında yalanlar söyledim. Karşısında kitlendiğim bir manzara vardı. Büyük bir meydan, şehirdeki en büyük kilisenin önü, evsizlerin yuvası, meydanda Micheal Jackson kıyafetleri giymiş playback yapan ve öyle dans etmeye çalışan ama bu işte çok kötü sadece çok eğlenen bir evsiz ve onun ilerisinde tam ortada yerde yatan inleyen bağıran belki de ölmek üzere olan başka bir evsiz. Ve ben onlara yaklaşamıyordum bile zira iki dakika sonra aynı meydanda sopalarla bir çocuğu dövdüler. Hayat böyleydi. Kimsenin bakıcım olmadığını öğrendim. Her işimi kendim yapmak zorunda olduğumu kendi ihtiyaçlarımdan hayatımdan yalnızca benim sorumlu olduğum gerçeği tokat gibi çarptı biraz. Bir şeyleri bilmek ve fark etmek çok farklı şeylerdir. Kalacak yerimiz yokken bir papazın evine misafir olduğumuzda papazın neden hipster olmadığını sorguladım. Her şeyden bunalıp yürümek için gittiğim alanda açık hava yoga festivaline denk geldim ve o huzuru da aklıma kazıdım. Kötü kokan evsizlerin arkasından yürümeye çalıştım ama o kadar kötüydü ki başaramadım. Roman kadınlarının ne kadar feminen olduğunu brezilyalı kadınların ne kadar özgür olduğunu gördüm. Özel insanlar keşfettim. Daha fazla konuşmak anlatmak istedim onlara ama izlemekten alıkoyamadım sustum. Kendimi bulmaya çalıştım ama o kadar değişkendim ki bulamadım.

25 Ağustos 2015 Salı

Büyümek bu mu bilmiyorum. Gerçeklik her an gözüme çarpıyor artık. Eskiden bir insan başka bir insana nasıl vurabilir canını yakabilir anlayamazken şimdi nasıl öldürebiliri bile anlıyorum. Her şey filmlerde olur sanırdım şimdi filmler yabancı gelmiyor. Karanlık sokaklar gerçekmiş, kaybolan insanlar, açlıktan ölenler, dayak yiyerek ölenler, işkenceye uğrayanlar, tecavüze uğrayanlar, organ mafyaları, kötü insanlar... Bunları yeni mi fark ettin diye sormayın. Bunların gerçekliğinin yeni farkına vardım evet. Evden uzaklaştıkça gördüklerim beni gerçeklere yaklaştırdı. Video kliplerdeki garip dans sahneleri de keza gerçekmiş. Zenginliği de gördüm fakirliği de ölü bedenleri de gördüm delicesine yaşayanları da delirmişleri de. Şimdi daha çok korkuyorum insanlardan hem de kendimden.

20 Temmuz 2015 Pazartesi

Not defterimden karmaşık notlar 2

*1984 kitabından kitaplar okunacak listesi:
-F.Kafka, Dava
-Francis Bacon, Yeni Atlantis
-Platon, Devlet
-Aldous Huxley, Cesur Yeni Dünya
-Jock London, Demir Öfke

*Uyarı: Kısaltmaları kullanma, sözcük dağarcığını daraltma!

*Üzerine düşün: Kadının vücudunu kullanması

*Not: Üretken olmak için ilham harekete geçmekle gelir. Aynı zamanda yeniliklerle farklılıklarla ve durağanlıkla gelir.

*Not: İnsan başkasında kendinden başkasını aramaz çünkü baktığı göz kendi gözüdür.

*Not: (31.07.14) Kıyafetlere mi aşık oluyoruz?

*Not: Düşlediğim ütopya, insanların nefes alabildiği yer, REKLAMSIZ bir dünya.

*Not: (17.08.14) Tartışmasız bir gerçeklik var mıdır?

*Bir karşılaşmasa seks aramamak için önce sevişmeli sonra konuşmalı :) ( Bu yazdığıma şuan katılmıyorum. Önce seviştiğinde ikinci adım konuşmak yerine yine sevişmeyi tercih eden insan ırkıyla karşı karşıyayız çünkü.)

*Para+Üretim (=değildir) KALKINMA
(kalkınma için alt-üst kademe arasındaki farkın azalması gerekir.)


24 Haziran 2015 Çarşamba

İletişim Mesafelerim

  İletişime kapalı biri değilim. Ama açık da sayılmam. Öncelikle sohbeti derecelendirerek açıklamaya başlayayım. Yolda yürüyorum biri yol sordu rahatlıkla uzun uzun anlatırım eğer biliyorsam. Yani kısa süreli anlık yardımlarda esirgemem konuşmamı. Yine yoldayım ve birinin yardıma ihtiyacı olduğunu gördüm gider konuşurum benden bir şey beklememiş olsa da. Bir otobüs yolculuğundayım mesela ve yaşlı teyze benle konuşmak istiyor. Onun beklentilerine cevap veririm yol bitene kadar uzun uzun konuşurum ama telefon alıp vermem, bayramlarda konuşalım, cuma mesajları atılsın istemem. Yolda konuşuyoruzdur, yol biter konuşma biter. Bir otobüs yolculuğundayımdır yine, yanımdaki genç kız biraz heveslidir konuşmaya ama ortak paydalarımız çok da yoktur aslında anlarım konuşmasından. O zaman sorularına yeni sorular eklemez yeterince kibarlık yaptığım kanısına vardığımda kulaklığımı takar yolculuğuma öyle devam ederim. Bir kamp ateşinin başındayızdır yeni tanıdığım insanlar vardır, konuşmalara dahil olurum fakat merkezde olmamaya özen gösteririm. Kafam uyarsa o insanlarla kamp süresi boyunca sohbetlerimiz devam eder ama evime döndüğümde beni rahatsız etsinler istemem. Öyle arada bir güzel  sohbet edelim ama bunu daimiye çevirelim istemem. Ailemle sohbetlerimde yeterince açık değilimdir. Çünkü beni yargılasınlar istemem sorulara cevaplar veririm açıklamaları nadir yaparım. Yeni soruları gerçekten bir şey merak ediyorsam ya da müdahale etmem gereken bir durum olduğunu düşünüyorsam sorarım. Onlara duygularımı ifade ederken de utanırım sevgi gösterisinde çok nadir bulunurum. Bu onlara olan sevgim hakkında size bir fikir vermez. Yakın arkadaşlarımla normal sıklıkla iletişim kurarım sorunları varsa dinlerim onlara anlatabileceğim, beni anlayabilecekleri beni rahatlatabilecekleri ya da çözüm getirebilecekleri bir sorunum varsa anlatırım. Onlara anlattıklarım genelde günlük sorunlar olur, varoluşsal sorunlarım ya da içimdeki sancıları paylaşmam çünkü bu derinlikte olmadıklarını biliyorum. Aramda fiziksel bir yakınlık olan insanla bilgi birikimine göre paylaşım yaparım. Eğer düz bir insansa derinine konuşmayı denemem hatta yakınlığımı azaltırım. İnsanları denediğim çok olur. Beni ne kadar anlayabileceklerini, dinlediklerini merak ederim. Ama hiçbir zaman sürekli konuşmak istemem. Buna bir kişi dahil değil bunun sebebi de onun benle sürekli konuşmak istememesi olabilir. Onun konuşmama istenci bende sürekli konuşma istenci doğuruyor. Velev ki sürekli konuşmaya başladık, o zaman bunun dengelenmesi gerektiğini düşünür ve bu istencimi kaybederim.  Havadan sudan işten okuldan aşktan olaylardan yani günlük bir konuşmadan fazlasını konuştuğum insanları kendimle kıyaslarım. Bilgilerinin benden az olduğunu gördüğümde, önce anlatma hevesim artar sonra karşımdakinin anlama hevesine göre sohbetimiz derinleşir ya da son bulur. Bilgilerinin benden daha fazla olduğunu gördüğüm bir kişiyle sohbet ederken heyecanlanırım, bütün hücrelerimle dinlemeye açığımdır. Bir süre sonra sohbete bir şeyler katmak isterim, eğer karşımdaki benim katkılarıma açıksa sohbetimiz şahane devam edebilir. Eğer katkılarıma kapalıysa kötü hisseder, katkı yapabilecek bilgi birikimine gelene kadar o insanla birebir münazaradan kaçınırım. Birileriyle sürekli konuşma ihtiyacı duymam sessizliği bölmek için konuşmak istemem, bu yüzden konuşana içimden kızarım. Sessizlik de anlamlıdır çünkü ve iki insan yan yana sessizliği de paylaşabilmelidir.

31 Mayıs 2015 Pazar

Başlık

   Kendimde gördüklerim hoşuma gitmiyor. Son günlerde hayatıma dışarıdan bakmaya çalışıyorum. Dünyamın içindeyken bir şeyler iyi de gitse kötü de gitse kendimi hep merkezde sabit  görüyorum. Ne kadar yanlışlarımı bulsam da, sebeplerini bildiğim için değişmeye çabalamıyorum. Fakat dünyama dışarıdan baktığımda değiştirmek 'zorunda' hissediyorum artık bir şeyleri. Kendimi bulmadan başkasını aramamalıyım mesela. Çünkü insan kendini bilmediğinde işler öyle sarpa sarıyor ki. Huyunu bilmediğin iki atı aynı metrekareye sığdırmak gibi oluyor. En azından atlardan birini tanımalısın. Ne saçmalıyorum. Şuan o kadar kötü bir haldeyim ki. Bu ilişkiler bu egoistlik bu ilgi-severlik yoruyor beni. Ne kadar yalnızlığı tanıyorum korkmuyorum falan desem de yalan. Yalnız kalamıyorum konuşmak istiyorum iletişmek istiyorum birileriyle. Hayatımda değer verdiğim özel insanlar var sırayla onları deniyorum falan. Bu arayış beni yiyip bitiriyor. Özel bir şeyler paylaşmak arayışındayım. Efsane anılar biriktirmek arayışı. Sonra sanki kendimi birilerine kanıtlamam lazımmış gibi davranıyorum. Hele son zamanlarda kıskandığım insanlar çıkıyor ve beynimi kaybediyorum. Beyinsiz bir ahmak gibi konuşmaya hareket etmeye başlıyorum. Sonra normal zamanlarımda da bazen yarım akıllıymış gibi davrandığımı görüp üzülüyorum. Yapacağım deyip yapamadıklarıma, saatlerce hayal kurup, plan yapıp sonra kılımı bile kıpırdatmadığıma kızıyorum. Kendimi yücelterek konuştuğuma, her şeyi biliyorum havalarında insanları küçümsediğim zamanlara kızıyorum. Ben bu değilim. İnsanların hep beni sevmeyeceği korkusu var içimde özellikle hemcinslerimin. Belki bunun sebebi, onları ben sevmeden önce, onların beni sevip sevmeyeceklerini sorgulamamdır. Ama şu da var rekabet olduğunda karşındaki insan çok iyi biri olsa da sana öyle batıyor ki her yaptığı konuştuğu. Bunu ciddi anlamda bugün farkettim. İyi bir insana nasıl nefret dolu baktığımı farkettiğim an. Her şeyin rekabet olduğu bir dünyada, ilk canlılardan beri, rekabet hiç bana göre değil yaa demek biraz samimiyetsiz, kabul ediyorum. Ama en azından böyle ilişkilerdeki rekabetlerde yokum artık. Benliğime zarar veriyor çünkü. Ve bir şeyler kanıtlamam lazımsa birine, o kişi tam aynanın karşısında. Bugün eski sevgilimle konuştuk. Nasıl özlemişim. Ama sanki onun sevdiği benle şuan konuştuğu ben aynı değildik, hiç beni tanımamış gibi hissettim. Yani bu beni çok yanlış tanımış demek değil, sanki hiç tanışmamışız, birbirimizi başka yerlerden biliyor, tanıyor ama tanışmıyor gibi hissettim. Garip bir duygu gerçekten. Sanki insanların karşısında konuşan ben değilim, oturan, sarılan, kavga eden, yemek yiyen, gülen.. sanki hiçbiri benle tanışmamış sadece yaptıklarımı televizyondan izleyen seyirciler gibiler. Ben bile seyirci kalıyorum kendime. Tek isteğim kendimi bulmak. dinlemek. izlemek. dokunmak. anlamak. konuşmak. sevmek. Yalnız kalmayı kendimle kalmayı öğrenmeliyim artık. Mert'ten vazgeçtiğime mutluyum. Böyle kendimi daha özgür hissediyorum. Şimdi birilerine bir şeyler kanıtlama dürtüm 1se, o zamanlar Mert'e bir şeyler kanıtlama dürtüm 8di. O ben değildim. Bunları yazarken bile ne çok hatalar yaptığımı görüyorum insanlara ve sayılar arttıkça, samimiyetini paylaştığım insanlar arttıkça paradoks gibi azalıyor samimiyet dediğim şey.

27 Mayıs 2015 Çarşamba

Düşünülmüş

https://www.youtube.com/watch?v=cGBx4XrGqz4&index=27&list=RDkUh8VCDOt2Y

  Doğru kelimeleri söylemek istemiyorum. Yerinde tepkiler vermek istemiyorum. Hep yanlıştan korkarak yaşadım. Yanlış bir şey söylersem, fazla konuşursam ve haklılık payımı kaybedersem. SAÇMALARSAM. diye diye sustum. Doğru bildiğim bir düşünceyi savunan insanların diğer düşüncelerini de doğru sandım. Sonra çeşitlilik yerine tek bir farklılık yolundan yürüdüm. Yol benim bile değil. Takip etmekten başka yaptığım yok. Her savunduğum düşünceyi sorgulamadım. Bu eksikliğimi bildiğim için bir şeylerin koyu bir savunucusu olmadım. Belki olmuşumdur ama şuan doğru kelimeleri, doğruları söylemek için çabalamıyorum. Tam tersine bilerek yanlış yapma zamanı. Bilerek bir şeylerin koyu savunucusu olma zamanı. Kelimeler tükenene kadar konuşma zamanı. Bu bir geçiş. ama nereye varacağımı kimse bilemez. Susmanın ötesinde naptım biliyor musun. Üretmedim. Çünkü konuşmak karşında bir insan varken mümkün fakat bu yanlış yapmaktan korkmamak için yeterli bir alan değil. Bir duvarı yanlış boyamaktan da korkmamalıydım. Kötü çizimler yapmaktan korktuğum için çizim yapmadım, bir şeye benzemeyecek diye heykel yapmadım. YARATMADIM. Hep takip ettim, risk alırken bile, çünkü en güvenlisi oydu. Hiç uğraşılmayacak gözüyle bakılan şeylerle saatlerce uğraşmak istiyorum. Hiç uğraşılmayacak gözüyle bakılan şeylerle saatlerce uğraşmak istiyorum. Hiç uğraşılmayacak gözüyle bakılan şeylerle saatlerce uğraşmak istiyorum. Hiç uğraşılmayacak gözüyle bakılan şeylerle saatlerce uğraşmak istiyorum. Hiç uğraşılmayacak gözüyle bakılan şeylerle saatlerce uğraşmak istiyorum. Hiç uğraşılmayacak gözüyle bakılan şeylerle saatlerce uğraşmak istiyorum. Hiç uğraşılmayacak gözüyle bakılan şeylerle saatlerce uğraşmak istiyorum. Hiç uğraşılmayacak gözüyle bakılan şeylerle saatlerce uğraşmak istiyorum...

18 Mayıs 2015 Pazartesi

Doğaçlama

Aklımda bir konu yok henüz. Bir şeyler anlatma dürtüsü var sadece. Bugün ders çalışırken adam öldürdüğümü hayal ettim. Öldürmek istememiştim, bana saldırıyordu ve bir çatıdaydık. Hani filmlerde çatılardan çatılara atlanan çatılar. Kaçmaya çalışıyordum, çok seçeneğim kalmamıştı aşağıya ittirmeliydim. Ama o zaman kasten öldürmek için ittirmiş olurdum çünkü yüksekti ve düşerse öleceği kesindi biliyordum. Ama ittirmesem kurtulamazdım bana vuruyordu biraz sarhoştu fakat  yıkılmıyordu. Ben de ittirdim. Sonra mahkemedeydim. Mahkemeye çıkmadan önce ağlamıştım çünkü öl dür müş tüm. Bu düşünce ağır geliyordu. Artık birinin nefes alamaması ve bunu benim yapmış olmam. Mahkemeye çıktığımda berbat görünüyordum ama dik duruyordum. Konuşacaktım hakimle. İyi bir insan olduğumu anlatacaktım. Annem müzik yapan insandan zarar gelmez demişti bunu söyleyecektim ben müzik yapıyorum benden zarar gelmez diyecektim. Ama o zaman olmazdı ya gitar çalmamı isterse ve nasıl ton tutturamadığımı görürse yalan söylediğimi düşünecekti. Yani önemli olan müziği güzel yapmak mıydı yoksa sadece müzik yapmak mı? Bu hakimin kararıydı. Sonra diyecektim ki ben hukuk felsefesi okuyorum biliyorum sizi, bir masumu hapsetmektense yüz suçluyu serbest bırakmayı tercih edersiniz diyecektim. Ama hukuk felsefesiyle ilgili başka bir şey sorsa bilemeyecektim o zaman yine yalan söylediğimi düşünecekti. Sonra diyecektim ki bakın ben doktor olacağım insana verdiğim değerden dolayı hayatımı buna adamayı tercih ettim. Sonra bakacaktı soracaktı hiç parlak bir öğrenci değilim, tercih listeme bakacaktı diş fakülteleri olduğunu da görüp idealistliğime inanmayıp para için ya da süper egom için bu bölümü seçtiğimi düşünecekti. Hakimin gözlerinin içine bakıyordum umudum vardı yine de. Doğru cümleleri kuramasam da beni anlamalıydı. Çünkü bir gün hapis kalmak bile işkenceydi. Nasıl yani diyordum nasıl uzun uzun koşamam duvara çarparım. Nasıl ailemi göremem nasıl tanı-madıklarımı göremem. Bu bana artık sular +4 derecede donacak demek gibi bir şeydi, beynim almıyordu hayalimde ve hala almıyor. Hapsettiler beni sonra hayal ağır gelmeye başladı ve gerçek hayata dönüş yaptım. Bu psikoloji bir kaç dakika daha devam etti. Dersime geri döndüm. Konu laksatifler... Beynimi çok güzel kandırabiliyorum. Bir keresinde bacağımın koptuğunu düşünüp kalan hayatımı planlamıştım. Berbattı. Hayal bittiğinde hava aydınlanmak üzereydi ve ben ağlıyordum bacağım yok diye. Neden bu kafaları yaşadığımı sorarsanız inanın ben de bilmiyorum, hoşuma gitmiyor değil olmayan şeylere duygulanabilmek. Sonuncusu annemi babamı ve abimi kaybettiğimi hayal etmiştim. Cenaze sırasını sonrasını her ayrıntısını. Bu da saatler sürmüştü. Bunu birden fazla yaptım ve bu yüzden suçluluk duyuyorum. Çünkü bilinçaltımda bir yerde onlar olmazsa daha özgür daha güçlü ve daha büyümüş olacağımı düşünüyorum. Bu düşünceye rağmen hayalin sonunda hüngür sümük ağlıyorum her seferinde. Hayal dediğime bakmayın hayaller her zaman iyi olacak diye bir şey yok en azından benim kelime dağarcığımda böyle.

 Her şeyi erteliyoruz. Bu çok kötü

20 Ocak 2015 Salı

Sıradanlık

Geçen gün bir kitap okudum. Adı Varlık ve Piçlik, yazarı Hakan Akdoğan. Bazı cümleler hoşuma gitti altlarını çizdim. Kitapta kendimden bir şeyler buldum falan. Twitterdan yazarın hesabına baktım merak ettim. Bir kaç okuyucusunun tweetini rt'lemiş. Okuyucular kitapta benim çizdiğim cümlelerin aynılarını çizip fotoğrafını çekmişler. Birinci olay bu. Yine geçen gün kendimi yavaşlatmaya çalışıp farkındalık üzerine denemeler yaparken bir arkadaşım bir şeyler anlattı. Bende doğal olarak hemen tepki vermedim. Bu 3 saniyelik gecikmede diğer arkadaşım benim vereceğim cevabın aynısı verdi. Bu ikinci olay. Zaten her zaman söylediğim bir şeydi herkesle aynı olduğumuz sıradan olduğumuz. Ama bunu bilmemin ciddi bir etkisi olmamıştı üstümde. Küçük olaylarla yaşamaksa garip bir reaksiyonu başlattı. Farklılığınız bile başkalarıyla aynı. Oturduğum eve baktım, okuduğum okula, arkadaşlarıma, aileme, kullandığım eşyalara, okuduğum kitaplara, düşünce sistemime aklınıza gelebilecek her şeye. Yolu yok bundan kurtulmamın. Gözümde aynı üniformaları giymiş askeri yürüyüş yapan bir yere döndü dünya. Adımı bozmaya çalışmam bile adımı daha düzgün atmama sebep oluyor. Yaptığımız hiçbir şey bize ait değil. Beşikten mezara ve geçmişten geleceğe bir birikimi yaşıyoruz. Evet bir insanız ama tek kişilik yaşamıyoruz. Bir çoğulluk yaşamımız. Suçlu yok, iyi yok, kötü yok. Yeni bir gezene gitsek. 0'dan başlasak binlerce yıl sonra gelebileceğimiz nokta yine aynı. Farklı bir dünya hayal edemiyorum. Çünkü zincirler kopmuyor birbirinden çünkü insanız çünkü ihtiyaçlarımız değişmiyor. Hapsolmuş hissediyorum. Aynı zamanda görünmez hissediyorum kendimi herkesle aynı olduğum için. Bu düşünce beni hem boğuyor hem rahatlatıyor.

2 Ocak 2015 Cuma

Kendimi kıyas alıp genelleştirerek yazdığımda yanlışlara düşüyorum.Çünkü ne kadar kendimi genelin içinde görsem de biraz farklı olduğumu inkar edemem. Bu yüzden genelleştirmeden yazacağım biraz. Bir insan beni ne kadar tanıyabilir diye düşünüyorum. Yeni tanıştığım biri benle konuşurken öyle sıradanım ki. Tanıştıktan sonra bir kaç kez daha konuştuğum görüştüğüm arkadaş olduğum kişiler beni bu kadar az tanırken hala herkesle bir tutmaları normal değil mi? Gerçi her yönden beni tanısalar herkesle bir tutmalılar mı tutmamalılar mı bilmiyorum. Ben kendimi bildiğimden insanların bana davranışlarında bir farklılık beklerken yani beni tanıyorlarmışçasına bana tepki vermelerini beklerken aslında beni ne kadar az tanıdıklarını ve paylaşımlarımızın ne kadar yüzeysel olduğunu görüp üzülüyorum. Yalnızlığa daha çok sürükleniyorum. Çünkü iletişim ölmemek için yenen kötü yemek artıkları gibi geliyor gözüme. Bazıları daha çok yaklaşıyor tanımaya. Ama öyle kompleks canlılarız ki. Asla kendimi olduğum gibi anlatamayacağım.