18 Ekim 2017 Çarşamba

Üzülebilmek. Üzüldüğünü anlayabilmek. Layıkıyla üzülebilmek. Gözyaşını durdurmaya çalışmadan, daha fazla ağlamayı tetiklemeden. Kararınca, gereğince.

Sevinmek. Biteceğinden korkmadan, daha fazlasını istemeden. Gözlerinle sevinmek.

Sevmek. Korkuyu getirmeden.


nefretten mi beslenmek sevgiden mi. gözlerini kısıp uzaklara bakan mı olmak, gözlerini kocaman açıp yamacındakine gülen mi.


Kitaplara sinirlendim okumayacağım. telefona internete her şeye. Input'u durduruyoruz süleyman.

13 Ekim 2017 Cuma

aylık alıntı

'' Özgürlüğüyle tüy gibi hafif ve belirsizliğiyle kurşun gibi ağır önümüzdeki uzun ve şekillendirilmemiş onca zamanla ne yapılabilir ve ne yapılmalıdır?''   Lizbon'a Gece Treni


''Kanunlar çıkarırsınız benim açıklamalarımda olduğu gibi: herkesi her şey yaparsınız kimseye danışmadan ve anayasaya uygunluğuna bakmadan: zorlamadan uyulacak kanunlar yaparsınız. Dairedeki memuru mühendis yaparsınız. İçinizde hiçbir acılık birikmez. Ne bırakılmış olmanın, ne anlaşılmamanın, ne yaşamamanın, ne de baştan yaşayamamanın acısı düzeninizi bozmaz. Düşünmeden kapılırsınız olaylara. Sonu ne olacak diye korkmazsınız. Sonu yoktur ki...Sonu gelmez şövalye romanları gibidir bu yaşantı: en zor anlarda daima açık bir kapı bulunur girip saklanacak. Ne
gördün bütün kapıların birer birer kapandığı bu dünyada? Hangi kusurunu düzeltmene fırsat verdiler? Son durağa gelmeden yolculuğun bitmek üzere olduğunu haber verdiler mi sana? Birdenbire: “Buraya kadar!” dediler. Oysa, bilseydin nasıl dikkatle bakardın istasyonlara; pencereden görünen hiçbir ağacı, hiçbir gökyüzü parçasını kaçırmazdın. Bütün sularda gölgeni seyrederdin.
Üstelik, daha önce haber vermiştik, derler onlar. Her şeyin bir sonu olduğunu genel olarak belirtmiştik. Yaşarken eskidiğini ve eskittiğini söylemiştik. Sevginin ölümünü her pazar çanlar çalarak ilan etmiştik. İşte onların kanunları böyle. Bizimkilere benzeyebilir mi hiç? Şehrin duvarlarına sırayla üç kere ilan asıyorlar: sevginize dikkat! Dördüncüde ilan ve sevgiyi kaldırıveriyorlar. Onlarla başa çıkılmaz Turgut. Ben çıkabildim mi?''    Tutunamayanlar



“Benim anlamadığımı mı sanıyorsun? Var olmayı boş yere hayal etmek... Olur gibi görünmek değil, var olmak. Uyanık olduğun her an tetikte...  Başkalarına karşı sen ile yalnızken ki sen arasındaki uçurum...  Baş dönmesi ve sürekli açlık, açığa vurulmak için. Ele geçirilmek, eksiltilmek ve hatta belki de yok edilmek... Sesinin her tonu yalan, her davranışın aldatmaca.  Her gülümseme aslında bir yüz ekşitme.  İntihar etmek? Hayır. Fazlasıyla çirkin. Sen yapmazsın.  Ama hareket etmeyi reddedebilirsin, konuşmayı reddedebilirsin. O zaman en azından yalan söylemezsin. Böylece düşünceye dalıp, kendi içine kapanabilirsin. Artık rol yapmaz, herhangi bir maske takmaz ve yalancı davranışlarda bulunmamış olursun. Sen öyle sanırsın. Ama gördüğün gibi gerçeklik inatçıdır, bizimle dalga geçer. Saklandığın yer su geçirmez değildir. Yaşam dışardan sızar içeri ve tepki vermek zorunda kalırsın. Hiç kimse bunun gerçek olup olmadığını, sen içten misin yoksa yapmacık mısın diye sormaz . Bu sorunun yalnızca tiyatroda bir önemi olabilir. Belki orada bile önemli değildir. Seni anlıyorum Elisabeth, susmanı anlıyorum. Hareket etmemeni anlıyorum. İsteksizliğini fantastik bir sisteme bağlamışsın. Anlıyor ve hayranlık duyuyorum. Hevesin geçene, tüm ilgin bitene kadar bu oyunu oynaman gerektiğini düşünüyorum. O an geldiğinde, tıpkı diğer rollerini bıraktığın gibi bunu da yavaş yavaş bırakırsın.”    Persona ( Ingmar Bergman )



'' Başından beri, yanlış anlaşılmaya yer vermekle, imkan bırakmakla, iyi yapan: insan gülebilir de: -Ya da tümüyle kurtulabilir onlardan, bu iyi dostlardan - güler yine de! ''  İyinin ve Kötünün Ötesinde (Nietzsche)





9 Ağustos 2017 Çarşamba

Kabuk Adam

''Şefkat! Dağılıp gitmemi önleyebilecek tek şey olan şefkatin ta kendisi, beni böyle paramparça ediyordu.''

''Bir balona şekil veren hava gibi, benim de hayatıma şekil verecek bir şeye gereksinimim var. Şu anda bunun ne olabileceğini bile bilmiyorum, belki ancak sevgi diye tanımlanacak bir şey.''

''Yalnızlığa öyle alışmıştım ki bir başkasının ilgisini ancak bir tehdit olarak algılayabiliyordum. Yabani bir hayvanın insan karşısında tedirginliğine benzeyen bir duyguydu bu. İçimdeki ceset uyandırılmaktan korkuyordu.''

''Bir başka bedenle, dost bir canlıyla temas etmek, ölüm korkusunun en iyi yatıştırıcısıdır.''

''Şimdiye dek, şu ya da bu şekilde, intihar denememi öğrenmiş herkesten çok daha farklı bir tepki gösterdi. Tony, üzüldü, gerçekten üzüldü. İçten, derin bir acıyla, gözleri hafifçe yaşararak ''Bunu nasıl yapabildin?'' diye mırıldandı. Beni ne yargılamaya, ne çözümlemeye kalkışmış, ne de ironik bir üslupla, denememin ne ölçüde ''gerçekçi'' olduğunu sorgulamıştı. Akılcı, mantıklı yaklaşımlardan,ucuz sevgi sözcükleri kadar iğrenirim; yeryüzü, zekalarından başka bir şeyi olmayan insanlarla yeterince dolu zaten. Biz entellektüellerin, hiçbir zaman gösteremeyeceği cesaretle, bir intihar girişimiyle yüzleşebiliyordu Tony ve buna tek insanca tepkiyi, üzüntüyü gösteriyordu. Psikanaliz, nevroz, varoluşçuluk gibi kavramlarla kafası bulanmamıştı ve aslında son derece basit bir şeyi, bir başkasının korkunç acısını hissedebiliyordu. Bir başka insan için üzülebiliyordu. İkiyüzlü, çok bilmişlerin dünyasında eşi bulunmaz bir duyarlılıktı onunki.''

''Bense bu ''gece birlik'' ilişkilerin , yalnızlığımı kısa bir süre için dindirse de , beni daha korkunç bir şefkat açlığına sürükleyeceğini düşünüyordum.''

''Korkmadığımı söylerken kastettiğim, hiçbir şeyin beni gerçekten derinlemesine korkutmadığı. Başıma ne gelirse gelsin , fazla umursamayacakmışım gibi. Bir başkasına oluyormuşçasına seyirci kalabilecekmişim gibi.''

''Okşamalarını, ev ödevini yapan bir çocuğun alışkanlığıyla yanıtlıyordum.''

''Hayatın bizlere verip verebileceği tek ödül, tek armağan, sevgi  dolu bir insandır ve biz böyle bir insanı ilk fırsatta katlederiz. Sonra da bir ömür boyu, bu asla bağışlanmayan günahın lanetini sırtımızda taşırız.''

''Aramızdaki konuşmalar ne kadar kısa ve basit olursa olsun, asla sıradan değildi ve açıklanamaz bir biçimde doyurucuydu. Bir çocuk konuşmayı nasıl öğrenirse, ben de öyle öğreniyordum iletişimi, kendimi ifade etmeyi; sevginin büyük ve süslü sözcüklere gerek duymadığını. Paslı ve küflü kavramlardan kurtuluyor, her sözcüğün değerini, tazeliğini keşfediyordum. ''


Aslı Erdoğan-Kabuk Adam


24 Temmuz 2017 Pazartesi

Yardım almaya devam etmek için son çırpınış. Kendimle boğuşuyorum ama vazgeçmek ağır basıyor. Yardım isteğinden. Bir şeylerden vazgeçmek hep zor geliyor bana, ama beklentilerle yaşamak daha zor. Vazgeçmek sanki hiç kıramayacağım bir zincir gibi.


 

4 Temmuz 2017 Salı

uçurtmanın kaçışı belki de değil

Şöyle bir his; temsil ettiğin türü kendinle karıştırırken sınırlarını kaybetmiş gibisin. Benliğinin nerede başlayıp diğerlerine nasıl karıştığını ve insanlığının nerede bitip daha büyük olan diğerlerine nasıl karıştığını ayırt edememe hissi.

Nasıl hissediyorsun?  -iyi. -iyi ve kötü dışında? -Kaç tane his var? -Yüzlerce.  - tam yanında duran ve iki yıldır çiçek açmayan kaktüsün tomurcuğunu gören aynı zamanda yeni toprağına tutunmaya çalışan diğer kaktüs gibi.

1 Şubat 2017 Çarşamba

akciğerlerim yanıyor. önemi yok yanmasının. boşluğa bıraktığım nefes alışkın olmadığım nikotini barındırıyor. hedefsiz bir nefes. dağılıyor, asılıyor havada. hava dolu. ama nefesim boşuna. özür dileyeceğim kimse yok. özür beklediğim kimse yok. olmak istediğim bir yer yok. mutsuzluğumu paylaşmak isteiğim kimse yok. buna hiçbir zaman hakkım olduğunu düşünmedim. hangi bencil mutsuzluğunu paylaşacak kadar bencil olabilir. beni ne mutlu edebilir. ne zevk verebilir. ne, tam olmak istediğim yerde hissettirebilir. bu bir kırılmışlık değil. bu her yerde, her konuşmada, her ilişkide gözüme çarpan, beni herhangi bir şeye heveslenmekten alıkoyan bayağılık.

19 Ocak 2017 Perşembe

yayınlanmayacak yazı

genç erişkinliğim  nasıl  geçiyor. huysuz bir kadın. olacağım şeyi oluyorum. herkesin yanında rahatsız. mutsuz demek haksızlık olur. insanlarla mutsuz.