27 Nisan 2019 Cumartesi

önemsizlik. durmadan savaşını verdiğim tek olgu.

Kendim uydurduğumu bilerek sık sık aklıma getirdiğim ve beni rahatlatan bir düşünce var: bu hayatı kendim seçtiğim. Öyle kararlarımı kendim veriyorum mevzusu değil. Yaşadığım yeri, doğduğum aileyi, içinde bulunduğum zaman dilimini. Sanki dışarıda bir yerde bir ben var; beni buraya koyan. Bu ben; bana en iyi koşulları sağlamak için çabalamıyor. Daha doğrusu en iyi koşullar olarak adlandıracağımız rahatlıkları. Eğer kendimin yaşamını seçme şansı verilseydi bana, ama bunu yaşayacak olan ben bundan tamamen habersiz olacak olsaydı, muhtemelen gerçek duyguları yaşayabileceğim bir yön verirdim hayatıma. Acıyı, utanmayı, keşfetmeyi, zevki, umudu ve umutsuzluğu koyardım. Yaşadığım coğrafya; zaman; aile; hepsi ortalama farklılıklar ve duygular yaşamama uygun. Tabi bu şansın bana bir kereden fazla verilme şartı da var kendi uyduruk inancımda. Çünkü bir hayata her şeyi sığdırma istencim seçimlerimi mahvedebilirdi. İşte dışarıdaki ben; benim şu anki halime seçme hakkının tanınması ihtimali. Çok büyük ihtimalle beynimin bir köşesinde, sadece bilimin dolduramadığı kör inançla bağlantılı bir yeri bu senaryo ile doldurarak rahatlıyorum. Hayatımın, milyarlarca tesadüfün bir sonucu olması yerine bir amaca yönelik belirlenmiş olması ve  bunu belirleyenin herkesin kaderini belirleyen alalade bir tanrı olması yerine öz ve öz kendimin olması rahatlatıcı. Dogmatik bir şeye inanma hakkımı bundan yana kullanıyorum.  Sanki kader inancı genlerimize işlemiş ve bunun yansımasından kurtulmak çok zor.


Bilgi havuzunda zaman zaman boğulmaya başladım. Girdiler çok fazla.


Çocuk yapmanın salt bencillik olduğunu zaten biliyordum. Fakat bunu kendi üzerimde deneyimlememiştim. Bugün yarım kalmış hayallerimin varisi olarak çocuk yapmaya sıcak bakarken buldum kendimi. Bu düşünceye sıcak baktığım başka bir an ise kendi çocukluğumla konuşma isteğimin gün yüzüne çıktığı bir andı. Bunun mümkün olmadığını fark ettiğimde kendi çocuğumla konuşmanın buna en yakın durum olacağını hissettim. Dönüp kendi 7 yaşımla konuşmak için can atıyordum. 8le 9la 10la 13le.. Keşke hep kendi yanımda olabilseydim. O zamanlar da sevgi almaktan uzak dururdum. Her şeyi düzgün yapan ve yanlış yapmaktan ölesiye korkan, uyumadan önce hep bir şeyler için affedilmeyi isteyen küçük kız çocuğu. Kendi sevgisine de mesafeli duramazdı belki. Artık imkansız ve geç kalmış bu sevgiyi kendi çocuğuma verebilirim. Ama annem de öyle düşünmüyor muydu bana bakarken, iyi geceler öpücüğü verirken. Neden olmadı o zaman. Ya ben de yapamazsam ve çocuğum da hep yalnız hissederse.


drama


Her şey yazılabilir, çizilebilir. Ama her şey yayınlanamaz. Yayınlanmamalı. Belki de hatalı olduğum noktalardan biri budur. Belki de önemsiz ve değersiz olanların yayınlanıp yayınlanmaması da kendileri gibi önemsizdir.